438941904922582 Tango | Shiva Tango | Türkiye
top of page
Adsız tasarım (3)_edited.jpg

TANGO

Arjantin üzerine yazılmış en güzel kitaplardan birinin yazarı Piere Kalfon, "Sıradan bir Arjantinli" tarifini şöyle yapar:

 

"Kazana, sırayla şunları koyun : Bir adet geniş kalçalı Kızılderili kadın ; iki adet İspanyol binici; üç adet iyice ezilmiş Gauço (melez); bir adet İngiliz seyyah; yarım baş Bask çiftçi; bir tutam zenci. Kısık ateşte üç yüz yıl kadar kaynatın. Helmini dökünce, çabucak beş adet İtalyan köylü (İtalya'nın Güney'inden gelenler tercih edilir), bir adet Polonyalı Yahudi, dörtte üç baş Lübnanlı tüccar ve bütün olarak bir adet Fransız fahişe ekleyin. Elli yıl dinlendirip öyle servis yapın."

 

Birkaç akşam önce Mydonose Showland'de Arjantin'den gelen "Tango Pasion" topluluğunun, "Sexteto Mayor"orkestrası eşliğindeki nefes kesici gösterisini izlerken yukarıdaki tarifi düşünüyordum..

 

Briyantinli saçlar, yüksek topluklu bilekten atkılı ayakkabılar, vücudu giydiren değil, neredeyse soyan giysiler, dişinin de dişisi bedenler, uzayıp giden bacaklar, derin mi derin yırtmaçlar, siyah dantelin, gümüş pırıltıların arasından sıyrılan fildişi ten. Bütün bu görsel özelliklere meydan okuyan hareketler. Gözün, yakalamaya yetişemediği uçan ayaklar. Her şeye egemen olan duygu yoğunluğu. Sessizce konuşan yüzler, çığlık çığlığa bedenler...

 

Kadın ve erkek, sahnedeydiler. Dans ediyorlardı. Hayır, sevişiyorlardı. Dansın adı, sevişmenin adı Tangoydu..

"Tarife"ye dönüyorum : Kazana "beş İtalyan köylü" attığınız yerde durun: İtalyan göçmenler geldiler ve Buenos Aires limanına yerleştiler ve "Portenos"lara karıştılar.

 

"Portenos", yani liman adamları. Köylerden gelmişlerdi kente. Küba'nın neşeli "Habenera" şarkılarını, Brezilya'dan güneye inen zenci ritimlerini dolamışlardı dillerine. Gitar eşliğinde şarkı söylemeye, küfüre, argoya, erkek erkeğe yaşamaya alışıktılar. Kadına hasret, terk ettikleri yörelere hasrettiler. İtalyan göçmenlerin aralarına karışmasıyla tango çıktı ortaya. Geçen yüzyılın ortalarındaydı...

 

Önceleri yalnız gitar, flüt ve keman eşliğinde söylenen tangolara, bir Almanın icadı olan, akordeona benzeyen "Bandaneon" eklenince (Almanın adı Band'dı) tangolar daha da hüzünlendi. Limandaki barlarda, genelevlerde, "aşağı tabakanın" eğlencesi olan tangolar, önceleri Buenos Aires'i çok şaşırttı. Hele tango dansı! Kadın erkek birbirine yapışık dans ediyorlardı: Bedenleri yapışık, bacaklar birbirinin arasındaydı. "Ahlaksızlık" diye hüküm verdi kentsoylu sınıf! Ama ozanlar sınıfı, tangolarını limandan, kent kahvelerine taşımakta gecikmedi.

 

1917'de Carlos Gardel, ilk tangosu "Mi Noche Triste", "Hüzünlü Gecem" şarkısını söylediğinde , liman söyleminden uzaklaşıp, yaşamın her alanını kapsayan dizelere yer veriyordu. Carlos Gardel tangoyu tüm Latin Amerika'ya ve Hollywood aracılığıyla dünyaya tanıtacaktı.

Tango, 1920'lerde, 30'larda Avrupa'da bir salgına dönüşünce, Arjantin'de de herkes tarafından benimsenecek, milli kimliğe dönüşecekti. 1940'larda tangolarda açık saçık sözler ve küfürler, yasayla yasaklanacaktı. Peron'un kimi tangoları yasaklama gerekçesi ise, "ahlaka aykırılık" değil, yokluktan ve yoksulluktan söz etmeleriydi...

 

Koltuğuma gömülmüş, Tango Pasion topluluğunun ustalığını, mükemmelliğini, bu dansa kattığı çağdaş yorumu izliyorum. Kulaklarımda Astor Piazzolla'nın müziği, özlemi, şehveti, aşkı, tutkuyu izliyorum.

 

Kadın ve erkek, sahnedeydiler. Dans ediyorlardı. Hayır, sevişiyorlardı.
Sevişmenin adı Tangoydu...

 

12.11.2000 Zeynep Oral - Milliyet Gazetesi

bottom of page